Katıldığım bir eğitimde danışman bir soru sordu. Soru şöyleydi:
“Bir insan var vücudu buruş buruş, o kadar bakıma muhtaç ki siz olmadan yemek yiyemiyor, tuvaletini yapamıyor, hiçbir şeyi algılayamıyor, konuşamıyor, ağlıyor vs. vs. böyle bir insanın bakımını koşulsuz ve karşılıksız üstlenir miydiniz?”
İstisnasız hepimiz kabul edemeyeceğimizi ve bir sürü bahaneyi öne sürmüştük. Sonra danışman cevap olarak şöyle dedi:
“Verdiğiniz olumsuz cevap aslında sizin ön yargınızın size sunduğu tek cevaptı. Dikkat ederseniz ben yaşını vb. gibi durumları detaylandırmadım ve kimse bu insanın bir bebek olabileceğini düşünmedi. Düşünün bir bebeğiniz olduğunda aynı şartlardaki bir canlıya bakmayı kabulleniyorsunuz aslında. İşte ön yargı budur.
Bu eğitimden çıktığımda fark ettim ki bizler herhangi bir kişi ve durum hakkında çok hızlıca saniyeler içinde bir kanıya varıp o kişiyi etiketleyip gördüğümüz ve hissettiğimiz ilk anla yargılıyoruz.
Düşüncelerimi etkileyen bir diğer konu ise yine bir eğitimin içerisinde geçen bir cümleydi. Şöyle ki:
“Ön yargısız olamazsınız ama yargılayıcı olmayın.”
Evet duyduğumuz gördüğümüz her durum ve kişide muhakkak ki bir ön yargıya kapılırız. Bu doğamızdan gelir. Bildiğim kadarıyla insanlar herhangi bir durum için bir kanıya varma noktasına sadece 8 saniyede ulaşabiliyormuş. Buna dayanarak elbette bir ön yargı oluşmaması elimizde değildir. Burada önemli olan yargılayıcı olmamamızdır. Bir örnek vermem gerekirse; bir iş görüşmesine giderken yırtık bir ayakkabıyla gitsek hakkımızda ilk düşünülecek şey önemsemeden gelmiş, kılık kıyafet uygun değil gibi yorumlar olurdu. Halbuki maddi durumdan kaynaklı bir alternatifi olmayabilir düşüncesi de önemli bir duraktır.
Yani bir ön yargıyla yaklaşarak yargılamaktan ziyade daha iyi niyetle ve alternatif düşüncelere yoğunlaşabilmeyi başarabilirsek sadece bu adaya değil karşımıza çıkan her kişi için her durum için bence bir fırsat vermeli ve anın rehavetine kapılmamalıyız.
Sevgilerimle.
Comentários